ÇALIŞMALARIMIZ HAK SAHİPLERİNİN DE TÜKETİCİNİN DE MUTLU OLDUĞU BİR PAZARI OLUŞTURABİLMEK İÇİN

23 Aralık 2017

ÇALIŞMALARIMIZ HAK SAHİPLERİNİN DE TÜKETİCİNİN DE MUTLU OLDUĞU BİR PAZARI OLUŞTURABİLMEK İÇİN

Meslek Birliğimiz tarafından iki yılı aşkın bir zamandır sürdürülmekte olan internet ortamında yasa dışı müzik arzına karşı mücadele programı kapsamında kimi sitelerin kapatılması sonucunda çeşitli medya kuruluşlarında meslek birliğimizle ilgili eleştirel yazılar yer almıştır. Bu yazıların önemli bir bölümü eksik bilgiye dayanmaktadır ve bu nedenle Meslek Birliğimiz hakkında gerçek olmayan kimi yorumları içermektedir.

MÜ-YAP tarafından internet ortamında düzenli kontroller yapılarak, izinsiz olarak MÜ-YAP repertuarını kullanan ve/veya kullanıma sunan siteler saptanmaktadır. Bu tarz sitelerin saptanması sonrasında öncelikle yasallaşmalarını sağlama yönünde girişimlerde bulunulmakta bu bağlamda izinsiz içerikleri çıkarmaları talep edilmekte ve Meslek Birliğimizle sözleşme imzalamaları teşvik edilmektedir.

Son günlerde yapılan takipler sonucunda iki sitenin kapatılması süreci de benzer şekilde gelişmiştir. Söz konusu iki firmayla MÜ-YAP arasında görüşmeler yaklaşık 8 aydır sürdürülmektedir. Bu 8 aylık süreç boyunca söz konusu iki site de meslek birliği olarak üzerinde hak sahibi olduğumuz şarkıları kullanmaya devam etmiştir. Sözleşmelerin imzalanmasının gecikmesi ve bu durumun hak sahipleri arasında tepkiler doğurması noktasında da yasal süreç başlatılmıştır. Kaldı ki bu yasal girişimleri yapmak, mevzuatın MÜ-YAP’a yüklediği bir sorumluluktur.

MÜ-YAP’ın bu çalışmaları tamamen yasalara uygun bir şekilde gerçekleştirilmektedir. Telif haklarıyla ilgili suçlar hak sahibinin konuyla ilgili şikayeti üzerine dava açılabilen yani şikayete bağlı suçlar kategorisindedir. Bir hak sahibi ya da MÜYAP gibi hakları takip eden kuruluşlar yasadışı bir içeriği tespit edip delillendirdikten sonra, bu içeriğin çıkarılması için yasa dışı içeriği kullanan web sitesine ihtarda bulunurlar. İçeriğin çıkarılmaması durumunda ise delillerle birlikte Savcılığa suç duyurusunda bulunurlar. Savcılık bunu ciddi bir başvuru olarak görürse yasadışı içeriği barındıran site’ye “erişimin engellenmesi kararı” alınmasını talep eder ve kararı ISP’lere bildirir.

Bu noktada medyada eleştiriler sadece hak ihlaline konu olan içeriğe erişimin engellenmediği tüm siteye erişimin engellendiği üzerinde yoğunlaşıyor. Teknolojik olarak hak ihlaline konu içeriğin erişime engellenmesini, hatta sakıncalı içeriğin yüklenmesini engellemek mümkündür. Bu uygulamayı yapabilecek iki kurum vardır. Birincisi servis sağlayıcılardır; servis sağlayıcı bir bütün olarak siteyi yasaklamak yerine yasadışı içeriğe ulaşan link’i kesebilir ama bunun için yüklü bir yatırım yapmak zorundadır ve bunun yerine bütün siteye erişimi kesmeyi tercih etmektedirler. İkinci kurum ise o sitenin kendisidir; finger print (parmakizi) uygulamaları yoluyla yasadışı içerik yüklenmesini engellemek mümkündür. Örneğin Youtube böyle çalışmaktadır. İçerikleri, fingerprint teknolojilerini kullanarak, kullanıcılar tarafından yapılmak istenen söz konusu içeriklere ilişkin izinsiz yüklemeleri engellemektedir. ISP’ler ve siteler bu önlemleri almaktan kaçındıkları için sitenin bütününe erişim yasağı geliyor.

ISP’ler, linklerin kesilmesi pahalı bir yatırım olduğu için bunu uygulamaktan kaçınıyorlar, içeriği kullanan site ise yasal ya da yasadışı içeriğin paylaşılmasından yarar sağladığı için fingerprint uygulamaktan kaçınıyor sonuçta site tümüyle kapanıyor ve bir koro bağırmaya başlıyor: “Sansürcü MÜYAP”! Bu adil bir eleştiri değildir. Kullanıcıların, tepkilerini ISP’lere; “internetten milyar dolarlar kazanıyorsunuz, niye bu yatırımı yapmıyorsunuz” şeklinde göstermelerinin ya da site’lere; “yasadışı içeriği niye filtreleme imkanınız varken bunu kullanmıyorsunuz” diye yöneltmelerinin daha adil ve etkili bir tutum olacağı kanısındayız.

Bu tür sitelerin önemli bölümü büyük medya kuruluşlarının kontrolündedir. Büyük medya kuruluşlarının salt internet özgürlüğü uğruna bu sitelere yatırım yaptığına inanmak zor olsa gerek. Her bir sitenin milyar dolarları bulan borsa değeri olması da bunu kanıtlıyor. Onlar gelirlerini bu sitelerin ilgi görmesinden elde etmektedirler ve bu ilgiyi görmelerinin en temel nedeni de müziktir. İnternet ortamında faaliyet gösteren bu tür sitelerin yeni dönemin en büyük plak ve dağıtım şirketleri olduğunu görmek gerekmektedir. Üstelik bu büyük plak ve dağıtım şirketleri kendi üretimlerini değil başkalarının üretimlerini kullanarak faaliyet göstermektedirler. Bu nedenle plak şirketlerini sömürücü, platformları özgürlükçü ilan eden bakış açısının bu anlamda hiçbir manası yoktur.

Müzik endüstrisi haklı olarak diyor ki; siz bu izinsiz kullanımlardan gelir elde ediyorsunuz gelin bu gelirleri paylaşacak bir telif ödeyin ki aramızda bir çelişki değil işbirliği oluşsun. Dünyada bu yeni iş bölümü dijital gelirlerin artmasının temelidir. İngiltere, Amerika, Fransa vb. ülkelerde bu “işbirliği” sağlanıyor da Türkiye’ye gelince niye farklı davranışlar gündeme geliyor? Deniliyor ki biz sizin müziğinizi bu yolla dünyaya tanıtıyoruz. Bu son derece “oryantalist” bir bakış açısıdır. Müzik internet sayesinde ekonomisiyle, tanıtımıyla, içeriğiyle küresel bir olgu haline geldiyse, o zaman küresel kuralların (telif dahil) herkes için geçerli olması gerekiyor.

Bu konuda bir diğer yanlış yaklaşım dosya paylaşmanın korsanlık olmadığına dair iddialardır. Korsanlığı sokakta veya internette ücret karşılığında kopya ürün satmaya indirgeyen bu yaklaşım, bireyler tarafından erişime dosya açılmasını paylaşım olarak görmektedir. Bu düşünceye göre paylaşmak “korsan”lık değil, bir müzik CD’sini arkadaşınıza vermek kadar “masum” bir davranıştır.

Mantıksal olarak başlangıç varsayımı yanlış olursa varılacak sonuç da yanlış olur. Örneğin;

Bir ülkenin en büyük şehri başşehridir.

İstanbul Türkiye’nin en büyük şehridir.

Dolayısıyla İstanbul Türkiye’nin başşehridir.

önermesini ele alalım. Orta önerme doğru olmasına karşın sonuç önermesi yanlıştır çünkü ön varsayım hatalıdır. Bu yaklaşımda da benzer bir mantık yanlışı vardır. İnternet üzerinden paylaşılan her ne ise, o ürünün (CD, Kitap vb..) kendisi değil kopyasıdır. Fikri ürünlerin kopyalanır olması paylaşılabilir olmasının en temel nedenidir. Kopya çıkartıldığında esas nüsha kalmakta ve maddi, manevi yarar sağlamaya devam etmektedir. Kopyayı alan kişi de maddi, manevi bundan yararlanmakta ve n sayıda paylaşma (kopyalama) faaliyeti devam ettiğinde her paylaşan benzer bir çıkarı elde etmektedir.

Kopyalama eylemi kullanıcıya verilmemiş bir haktır. Bunu yapanlar hak sahibinin iradesine aykırı olarak onun ürününü (yaratıcı emeğini) çoğaltmaktadır. Bu kopyalama internet üzerinden olduğunda “masum” kabul edilemez bir eylemdir. Örneğin marketten 1 yasal kopya satın alındıktan sonra – kişisel kullanım için kopyalama hariç- CD-R yoluyla makul bir ölçüyü aşacak şekilde binlerce kopya çıkartılarak bunların lise arkadaşlarına, mahalleye, akrabalara dağıtılması dünyanın her yerinde korsanlıktır. Bunun sanal ortamda yapılması, kar amacıyla veya “paylaşım” olarak yapılması sonucu değiştirmeyecektir.

İktisat biliminde “nedred kanunu” diye bilinen teoriye göre bir ürünün sayısal çokluğu ve bulunabilirliği o ürünün iktisadi değerini azaltır. Paylaşma eyleminin dünyada milyonlarca insanın davranış şekli haline gelmesi müziğin parasal bir değer ifade etmemesi anlamına gelecektir. Müzik paylaşımı yapan insan sayısının limitte sonsuz sayıya çıkması sadece tek bir kaydın satılmasına yol açar. Yani tek bir CD satın alınıp n sayıda paylaşımın ortaya çıkması hak sahiplerinin tek bir kuruş kazanamaması demektir. Hak sahibi sürekli gelir kaybederken onun yaratımından/yatırımından fayda sağlayan binlerce insan ortaya çıkar.

Neo-klasik iktisatta bir ürünün değerini “emek-değer teorisi”, Marksist iktisatta “artı değer teorisi” belirlerken fikri ürünlerin kopyalanması sonucunda o ürünün ölçülebileceği bir “değer” ortadan kalkmaktadır. Bunun için eşya hukukundan farklı olarak fikri mülkiyet hukuku gelişmiş çoğaltma, yayma gibi haklar sadece ve sadece hak sahiplerine tanınmış, izinsiz kopya çıkartma ve bunları yayma “korsanlık” olarak nitelendirilmiştir. Paylaşma eyleminin “masumiyetini” yitirmesinin başladığı nokta budur. Paylaşma kelimesinin sıcaklığı karşısında korsan kelimesinin soğukluğu elbette rahatsız edicidir ama “paylaşma” eylemi doğrudan çoğaltma ve yayma hakkının ihlalidir ve bu anlamda da “korsanlıktır.”

Paylaşanların teknolojiden anlayan, iyi eğitilmiş, arkadaşlarıyla “masum” bir ilişki kurma niyetiyle hareket eden insanlar olmaları onların hakları ihlal etme özgürlüğüne sahip olacakları anlamına gelmez. 13 yaşında bir kız çocuğuna tacizde bulunan kişinin Roman Polanski olması, eğitimsiz işsiz güçsüz bir kişi olmasına göre suçun niteliğini ortadan kaldırmaz. Hele ki bu ihlaller ve izinsiz paylaşımlar sonucunda binlerce insan işsiz kalıyorsa, onlarca şirket iflas ediyorsa tek satabilecekleri şey entelektüel yaratıcılık olan insanlar yoksullaşıyorsa masumiyetten söz etmek mümkün değildir.

Günlük hayatında herkes benzeri bir riskle karşı karşıyadır. Gazete köşe yazarları, mühendisler, pazarlamacılar, reklamcılar başarılı olabilmek için fikir üretmektedir. Satışları arttıracak parlak bir fikri şefine anlatıp daha sonra uygulandığında kendisinin değil şefin prim aldığını gören insan sayısı az değildir. Hak ettiği geliri elde edemeyen bu insanların duyduğu tepkiyle müzik endüstrisinin tepkisi arasında fark yoktur.

Bunun bir “varsayım” olmadığı müzik endüstrisinin karşı karşıya olduğu durumun tam da bu olduğu açıktır. Dijital müzik ve internette dosya paylaşımının ortaya çıkışına bağlı olarak müzik endüstrisi açısından bir “paradigma” değişikliği ortaya çıkmıştır. O güne değin bir fiziki ses taşıyıcısı (plak, kaset,CD vb..) ve onun çalındığı aygıt (pikap, kaset çalar, CD çalar vb..) modelinde işleyen endüstrinin geliri fiziki ses taşıyıcısının satışından oluşmaktaydı. Teknolojinin gelişmesiyle beraber içeriğin depolandığı aygıtla onun dinlendiği aygıt aynılaşmış (PC’ler, mp3 çalarlar, cep telefonları, Ipod vb..), böylece müzik endüstrisinin gelir elde etme enstrümanı ortadan kalkmaya başlamıştır.

Bunun için dijital içeriğin lisanslanması en önemli iş şekli halini almıştır. Artık gelir reklam, ala carte satış vb.. modellerde alınan hit sayısıyla ölçülür olmuştur ve dolayısıyla sosyal paylaşım sitelerinde yapılan paylaşımlar, lisanssız sitelerden yapılan indirimler “gelir kaçağı” yaratmaya başlamıştır. Üstelik bu “kaçak” büyüdüğü oranda da lisans bedelleri düşmeye başlamış, bedava bir ürünün lisansla satışı giderek zorlaşmıştır.

İnternetin yasalarla denetim altına alınmayacağını, “erişim yasaklarının” kolayca delinebilecek yasaklar olduğunu elbette ki biliyoruz. İnternete yasaklar getirip fiziki ürün satışlarını artırmak gibi akıl dışı bir beklentimiz de yok. Bu “okullar olmasa marifi güzel idare edecek” Nazır’ın konumuna düşmek olurdu. İnternet ve dijital müzik inkar edilemez gerçeklerdir. Meslek Birliği olarak amacımız çalıştığımız bu alanda gerçekleşecek lisanslamalarla, yeni iş modelleriyle internetle barışık olan bir sektör yaratmaktır.

Bir diğer paradigma değişikliği promosyon konusunda gerçekleşmiştir. Eskiden radyo, TV gibi reklam alanları ürünün satışını arttıran mecralardı. Ancak bugün internetten yapılan tanıtımlar, dijital radyolarda şarkı çalınması bırakın ürünün satışını arttırmayı doğrudan bir biçimde ürünün rakibi konumundadır çünkü şarkıya duyulan ihtiyacı tatmin etmekte yasal ürün alımını anlamsız hale getirmektedir. Bu nedenle izinsiz kullanımların tanıtım olduğu argümanı bugünün koşullarında anlamsızdır.

MÜYAP’ın kapattırdığı sitelerin % 90’ı bütün arşivi web sayfasına yükleyip buradan ücretsiz müzik hizmeti vererek alınan hitlerden gelir elde eden “lisanssız” sitelerdir. MÜ-YAP’ın bu hizmeti, ücretini ödeyen lisanslı siteler karşısında bu mücadelesi, etiktir ve hukuki anlamda bir yükümlülüktür.

Kimi zaman bu gelirlerin hak sahiplerine ulaşmadığı yönünde iddialar öne sürülmekle birlikte bunlar tamamen gerçek dışıdır. Meslek Birlikleri Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın mali ve idari denetimi altındadır. Tüzüklerine göre bir iç Denetim Kurulu vardır ve yeminli mali müşavir bulundurmak zorundadırlar. Kaldı ki MÜYAP’da hiçbir STK’da olmayan özel bir tüzük maddesi ile her üyeye hakkaniyetli bir dağıtım yapılıp yapılmadığı konusunda kendi mali müşavirine istediği anda denetim yaptırma yetkisi verilmiş durumdadır.

Her genel kurulda bilanço, gelir/gider tablosu sunularak “ibra” işlemi yapılmakta, çalışma raporları kamuoyu ile paylaşılmaktadır. Ayrıca 2000 yılından bu yana üyesi olduğumuz uluslararası örgütümüz IFPI (Uluslararası Fonogram Yapımcıları Endüstrisi Birliği) her yıl denetim yapmaktadır. Bu asılsız iddiaların sahipleri ya bilgisizlikten ya da kötü niyetle bu davranışı yapmaktadırlar.

MÜYAP olarak çalışmalarımız hak sahiplerinin de tüketicinin de mutlu olduğu bir pazarı oluşturabilmek içindir. Bu sadece bizim çabamızla değil ilgili tüm kesimlerin katkılarıyla gerçekleştirilebilir. MÜYAP bu amaca yönelik her türlü öneriye ve işbirliğine açıktır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.